.::HERŞEY BURADA::.
  *FAYDALI BİLGİLER*
 
Balıketi Bayanlar Daha Zeki!

 

Kadınlar, fazla kilodan şikayet edip zayıflamanın yollarını aramasına rağmen biraz fazla kilonun kadınlara yararlı olduğu ortaya çıktı. İsveç te yapılan bir araştırma, ortalamanın biraz üzerindeki bir kilonun, kadınların aynı anda birkaç işi daha iyi yapabilmesine ve daha zeki olmasına yardımcı olduğunu ortaya çıkardı.

İsveç in dünyaca ünlü araştırma merkezlerinden birisi olan Karolinska Enstitüsü nce yapılan araştırmada, biraz fazla kilosu olan kadınların vücutlarının daha fazla östrojen hormonu salgıladıkları ve bunun da beyin fonksiyonlarını pozitif yönde etkilediği ortaya konuldu. Araştırmayı yürütenlerden Petra Thilers, bu konuda basına bilgilendirmede bulunurken, araştırmanın amacının "cinsellik hormonlarının beyin fonksiyonlarını nasıl etkilediğini tespiti" olduğunu kaydetti. 



On yıllık bir dönem içerisinde 40 ila 66 yaş arasındaki 301 kadını takip ettiklerini söyleyen Thilers, Expressen isimli gazeteye; bu kadınların hormon seviyelerinin düzenli olarak ölçüldüğünü ve ona göre değişik testler yapıldığını aktardı. Buna bağlı olarak beyin ve hafıza kapasitesindeki değişiklikleri de incelediklerini dile getiren araştırmacı Thilers, kadınlardaki kilonun beyin üzerindeki bu pozitif etkisini gözlemlediklerini ifade etti. Thilers ayrıca bu fazla kilonun özellikle orta yaşa geçiş aşamasında yardımcı ve faydalı etkilerinin olduğunu ve beyni koruduğu iddia etti. 

Bu tespite rağmen, İsveçli araştırmacı Thilers, şöyle bir uyarıda bulunmayı da ihmal etmiyor: "Buna rağmen kimseye fazla kilolu olmasını tavsiye edemem. Çünkü fazla kilonun sağlığa birçok negatif etkileri var."

Diyetten önce metabolizma hızını ölçtürün

 

İSTANBUL - Bazal metabolizma hızını 24 saat içinde hiç hareket etmeden dinlenir vaziyette hayati fonksiyonların devamı için harcanan enerji olduğunu söyleyen Diyetisyen Şefika Aydın, metabolizma hızının kilo yönetimi üzerinde çok etkili olduğunu söyledi. Bu değere günlük yaşamsal aktiviteler (ev işleri, yemek yeme, yürüyüşler) eklenerek günlük enerji ihtiyacının hesaplandığını beliten Aydın, bazal metabolizma hızıyla ilgili şu bilgileri verdi: 

"SU İÇSEM YARIYOR"
Bazal metabolizma hızının bilinmesi, kalori ihtiyacını belirlemek ve kilo kontrolünü sağlamak için çok önemlidir. Metabolizma hızı kişiden kişiye değişir ve pek çok faktörün etkisine açıktır. Yaşam boyu sağlıklı kilo verimi, kilo kazanımı ve kilo koruma için metabolizma hızının bilinmesi gerekir. 'Su içsem yarıyor, benim metabolizmam yavaş' cümlesi oldukça sık dile getirilir fakat öncesinde metabolizmayı etkileyebilecek faktörleri kişinin kendisinde değerlendirmesi lazım. Bunlar; yaş, cinsiyet, hormonal durumlar, menopoz, kişinin egzersiz seviyesi ve kalıtımsal özellikleridir. Bunun yanısıra; genetik etkiler, metabolik hastalıklar, vücut bileşimi (yağ ve kas düzeyleri), ateşli hastalıklar, hamilelik, uzun ve sık aralıklarla diyette olmak, stres gibi durumlar da bazal metabolizma hızını etkilemektedir.

METABOLİZMA HIZINI ÖLÇMEK İÇİN
Bazal metabolizma hızını ölçmek için hastamızdan en az 8 saat açlık ve rahat kıyafetlerle gelmesi istiyoruz. Ölçüme başlamadan önce kişi bir yatağa uzanıp 10 dakika dinleniyor. Bu süre sonunda kalp atışları yavaşlıyor, kendini dinlenmeye alıyor. Bir maske takıldıktan sonra 15 dakika boyunca kişinin normal soluk alıp vermesini istiyoruz. Böylelikle kişinin metabolizmasının hızlı mı yavaş mı çalıştığını öğreniyoruz. Örneğin; sonuca göre hasta günlük olarak 1500 kalori harcıyor, biz biliyoruz ki vücudun dinlenirken harcadığı enerji bu ve kişinin günde en az 1500 kalori alması gerekiyor. Diyet düzeni buna göre ayarlanıyor, ayrıca metabolizma hızı yavaşsa hızlandırmanın yolları aranıyor. Â Â 

FİZİKSEL AKTİVİTE VE SU TÜKETİMİ ÖNEMLİ
Metabolizma hızını değiştiren faktörler arasında sizin metabolizma hızınızı artırmak ve bir bakıma kilo yönetimi için değiştirilebilecek 3 parametre vardır. Bunlardan birincisi beslenme ve diyeti planlamak, ikincisi fiziksel aktiviteyi artırmak, üçüncüsü ise yeterli oranda su tüketmektir. Beslenme düzeninizde, diyetten gelen yağ miktarını sınırlandırmalısınız; vücutta yağ yüzdesinin azalması, metabolizma hızının artmasına sebep olacaktır. Yağ, vücutta kaslara oranla daha az enerji harcadığı için bazal metabolik hız azalır ve vücut ağırlığını korumak için daha az enerjiye gereksinim duyulur. Bununla bağlantılı olarak, vücutta kas oranının artırılması da metabolizma hızının artmasına sebep olacaktır.

GÜNDE 6 YA DA 7 ÖÄžÜN BESLENME
Yeterli protein tüketimi ve haftada 3-4 kez 40 dk yapılacak olan düzenli egzersiz, vücutta kas kitlesinin artmasını sağlayacaktır.  Az az, sık sık beslenme metabolizma hızının artmasına sebep olduğu için 6-7 öğün şeklinde beslenme şeklini benimsemek önemlidir. Öğünler arası uzun açlıklar sonucunda bazal metabolizma hızının düşeceği unutulmamalıdır. Bu nedenle, diyet yaparken; meyve, küçük sandviçler, light yoğurt, ayran, kepekli bisküvi, kuru meyve vb besinler ara öğün alternatifleri olarak seçilebilir. Günlük 2-2,5 litre sıvı tüketimi de vücutta metabolik işlemlerde de kullanılacağından daha önemli hale gelmektedir. Tüketilen suyu vücudun yakıtı olarak düşünmek gerekir. Yaşam tarzı haline gelmesi gereken bir başka hareket de egzersizdir.

Sedefe Fototerapi Tedavisi İle Çözüm

 

Sedef Hastalığı çeşitli biçimlerde ortaya çıkabilen, tekrarlayıcı, kronik bir deri hastalığıdır. Deride tipik olarak üzeri sedef rengi pullarla kaplı kızarık alanlar mevcuttur. Derinin üst katmanı aşırı derecede büyümekte, kalınlaşmaktadır. 

Saçlı deride, tırnakta, elde, ayakta,gövdede, dizde,dirsekte kısaca tepeden tırnağa bütün vücudu etkileyebilen ve şiddeti kişiden kişiye değişen bir hastalıktır. 

Oldukça sık görülen bir deri hastalığı olup, toplumun yaklaşık % 1-3 ünde görülür. Hemen her yaşta görülebilmesine rağmen 15-35 yaş arasında, özelikle bayanlarda daha sık rastlanmaktadır.

Sema Hastanesi Dermatoloji uzmanı Dr. Serpil Özyılmaz, sedef hastalığında belirli faktörlerin hastalığın hızlanmasına yahut ilk atağın başlamasına neden olduğunu belirterek, bunların başında fiziksel ve psikolojik stresler, aşırı güneş ışığı, alınan birtakım ilaçlar(ağrı kesiciler, hormon ilaçları, kortizon, tansiyon ilaçları) yer almaktadır dedi.

Sedef hastalığı tanısı için özel bir tetkik ya da kan tahlili yoktur. Hastalık doktor tarafından yapılan deri muayenesi ile konur. Sadece özel durumlarda biyopsi alınır. 

Sedef Hastalığının bulaşıcı olmadığı belirten Özyılmaz, “yakalanabileceğiniz veya geçirebileceğiniz bir hastalık değildir. Sedef lezyonları göze hoş görünmeyebilir, fakat mikrobik bir hastalık veya açık bir yara olarak düşünülmemelidir. Sedefli bir kişi, diğer insanların sağlığını tehdit etmez” diye ekledi.

Sedef tedavisinde fototerapi’nin önemli bir yeri olduğunu belirten Serpil Özyılmaz, vakalarda Fototerapi (UVA+DBUVB) kabinde Ultraviyole-A veya dar bant Ultraviyole-B ışın uygulaması yaparak tedavi sürecini tamamladıklarını söyledi. 

Sedef lezyonlarının kaybolmasını sağlayan Fototerapi tedavisinin diğer tedavi yöntemlerine göre hızlı ve etkili sonuç vermesi de dikkat çekiyor. 

FOTOTERAPİ TEDAVİSİNİN AVANTAJLARI 

• Farklı dalga boylarında ışıkları (UVB, UVA1) birarada bulundurur.

• Bu ışıkları ayrı ayrı veya kombine olarak uygulayabilme imkanı sunar.

• Sadece hastaklıklı bölgeye uygulanır. Bu sayede hasta yan etkilerden korunmuş olur.

• Her yaş grubuna, her deri tipine ve vücudun her bölgesine uygulanabilir.

• Uygulama süresi birkaç dakikayı geçmez.

Seanslar şeklinde uygulandığı için, hastayı yormaz.

• FDA onaylı bir cihazdır. Yani güvenli bir yöntem olduğu ispatlanmış ve tüm dünyada kabul edilmiştir.
TTB Çoğu İlaç Gereksiz Dedi

 

Türk Tabipler Birliği Merkez Konsey Başkanı Prof. Dr. Gençay Gürsoy, piyasada satılan 6 bin çeşit ilacın %70 i piyasadan kalksa halkın sağlığında hiçbir olumsuzluk yaşanmayacağını ifade etmiş (9 Mart 2009, Medimagazin sayı;422 sayfa;28)! Bu haberi okuduğumda karşımda oturan uzman hekim arkadaşım "az bile söylemiş" diye hocamızı onayladı. Hoca devam ediyor "Bugün hastalıkların tedavisi için ilaç üretilmiyor, ilaç için hastalık aranıyor". 

Bu ifadeler dev bir ilaç firması CEO sunun "hasta insanlara ilaç satmak yetmez, sağlıklı insanlara da ilaç satmak lazım" ifadeleri ile ne de güzel örtüşüyor.
İçki içince yüzleri kızaranlar dikkat!

 

New York Times gazetesinin haberinde, içki içildiğinde kişide beliren, mide bulantısı ve çarpıntının eşlik ettiği yüz kızarıklığının, çoğunlukla ALDH2 adlı bir enzimde kalıtsal olarak getirilen kusurdan kaynaklandığı ve Doğu Asya halklarının üçte birinden fazlasının, bu özelliği taşıdığı belirtildi.

ABD de yapılan bir araştırmanın yazarı ve Ulusal Alkolün Kötüye Kullanımı ve Alkolizm Enstitüsü araştırmacısı olan doktor Philip J. Brooks, söz konusu özelliğe yol açan genin iki kopyasına sahip kişilerde alkole verilen tepkilerin çok ağır olması nedeniyle bu kişilerin çok fazla miktarda alkol tüketemediklerini, ancak tek bir kopya bulunanların, çok fazla alkol alma potansiyeline sahip olduklarını söyledi.

Sonuçları PLos Medicine dergisinde yayımlanan araştırmada, genin tek kopyasına sahip kişilerin, enzimdeki bu kusur nedeniyle vücutta biriken asetaldehit toksinine tolerans geliştirebileceği belirtildi.

Araştırma, ALDH2 enziminde kusur olan ve günde iki kadeh bira tüketen bir kişinin, enzim eksikliğine sahip olmayanlara oranla gırtlak kanserine yakalanma olasılığının 6 ila 10 kat daha fazla olduğunu gösterdi.

Söz konusu enzim kusuruna sahip Japon erkekler üzerinde yapılan araştırmada da, bu erkeklerin, haftalık alkol tüketimlerini 16 kadehin altına düşürdüklerinde, gırtlak kanserine yakalanma olasılıklarının kaydadeğer biçimde azaldığı gözlendi.

Doktor Philip J. Brooks, yüzün içki içmeye başladıktan 10 ya da 15 dakika sonra kızarmasının, çok yüksek olasılıkla ALDH2 enziminin kusurlu olduğunu gösterdiğini sözlerine ekledi.
Gebelik ve Doğumu Yaşamak

 

Prof. Dr. M. Kemal IRMAK

Kadınların çoğu doğum olayından korkarlar. Bazıları, bu yüzden bebek sahibi olmayı uzun süre ertelerler. Hatta, böyle sıkıntılı bir durumun neden "mutlu bir olay" olarak adlandırıldığına da şaşarlar. Doğum korkusu, bilinmeyenden doğan bir korkudur. Bu korku da, normal bir olayı riskli bir hale getirmektedir. 

Çinli kadınlar, çocuklarını en tabii şekilde dünyaya getirirler ve doğumda aktif rol alırlar. Pirinç tarlasında çalışan Çinli bir kadın, doğum başladığında bir ağacın altına çekilip doğum yapabilmektedir. Tabii yollardan uzaklaştıkça, doğum daha da zorlaşmaktadır.

İlk çocuğuna hamile olan bir bayana akrabaları ve arkadaşları doğum hakkında bir çok hikaye anlatırlar. Bazı insanlar, başkalarının gebeliğini ve yaşadığı stresi görmekten zevk duyarlar. Fakat, esas tavsiyeleri dinlenilecek olan şahıslar, doktorlar ve ebelerdir.

Normal bir doğum yapabilecek miyim? Çocuğum sağlıklı olacak mı? En çok sorulan iki sorudur. Bu soruları cevaplamak kolaydır. Bu ülkede her yıl yüz binlerce çocuk normal olarak doğmaktadır. Fakat, kafanızda, talihsiz bir kaç anneden biri olabileceğiniz şüphesi var olabilir.

Gebeliğin son haftaları, endişeli ve uykusuz geçebilen haftalardır. Eğer gebelik boyunca eğitilmişseniz, rahatsızlık verecek bir çok olaydan uzak kalacaksınız demektir.

BEBEĞİN GELİŞİMİ

a) İlk üç ay: Konsantrasyon güçlüğü, halsizlik ve tembellik hissedilebilir. Özellikle sabahları bulantı ve kusmalar görülür. Bazı gıda ve içeceklerin tadında farklı bir algılama olur. Bazı gıdalara karşı iğrenme olurken, bazılarına olan iştah artar.

b) İkinci üç ay: Sabah bulantıları kaybolur ve artık bebeğin büyümesi belirginleşir. Kilo artışı başlar. Bu artış, sadece meme, rahim ve rahim içeriğindeki büyümeden değil; ayrıca omuz, kol, kalça ve bacaklardaki yağ artışından da ileri gelir. Yüzde ve karında gebeliğe bağlı renk artışı izlenir. 

c) Son üç ay: Büyüyen bebek, mideye bası yaparak hazımsızlığa ve yanmaya yol açabilir. Nefes almak güçleşebilir. Kaburgalar altında ağrı hissedilebilir. Doğum yaklaştıkça mesaneye bası nedeniyle idrara çıkış sıklığı artar. Karın içi damarlara olan baskı nedeniyle ayak bileklerinde şişme izlenir. Fakat, son dört hafta içinde bebek başı pelvise girdiğinden bir rahatlama hissedilir. Hazımsızlık ve yanma azalır. Bu dönemde bebek hareketleri de azaldığından anneler telaşlanabilir. Fakat, endişelenecek bir şey yoktur.

GEBEYE TAVSİYELER

Ağır eşya kaldırmak düşüklere yol açabilir.

Cinsel birleşme ilk haftalarda ve son haftada yapılmamalıdır.

Öğle yemeğinden sonra ayakları kaldırıp, dinlenmelidir.

Karın bölgesini sıkacak kıyafetlerden kaçınmalıdır.

Vulva, vajina temiz tutulmalı, bu bölgeye bir pet konmalıdır.

Topuklu ayakkabılardan kaçınılmalıdır. Çünkü, bunlar vücut ağırlığını öne taşıdıklarından, bel kaslarını yorarlar.

DOĞUMLA İLGİLİ EĞİTİM

Doğumdaki olayların anlaşılması ve kas-nefes kontrolünün öğrenilmesi yeterlidir. 

Kas kontrolü: Vücut kaslarının gevşetilmesi, doğum anında rahim ağzının kolayca açılmasını sağlar ve doğumu kolaylaştırır. Aksine gerilimli ve korku yaşayan birisinde rahim ağzının açılması ve doğum olayı güçleşir. Kas gevşetme eksersizleri öğrenilebilir. Rahat olarak yatıldığında, el yumruk olacak şekilde sıkılırsa kol kaslarındaki gerginlik hissedilebilir; el gevşetildiğinde ise rahatlama olur. Buradan hareketle, tüm vücut kaslarında gevşeme sağlanabilir.

Nefes kontrolü: Sırt üstü, eller karında olacak şekilde yatıp derin nefes alınır ve ellerin yükselmesi hissedilir. Sonra, nefes bırakılır. Bu karın solunumu 10-15 kez tekrarlanır. Bu, doğumun birinci aşamasında yardımcı olur. Ağrı geldiğinde bu şekilde solunum yapılmalıdır. Doğumun ikinci aşamasında solunum kendiliğinden göğüs kafesi yardımıyla gerçekleşecektir.

DOĞUM AŞAMASI

Doğumun erken işaretleri:

- Aralıklı ve ağrılı rahim kasılmaları,

- Hafif kanlı akıntı (nişan) gelmesi,

- Zarların yırtılması ve bol su gelmesi.

Rahim kasılmaları: Sıklıkla bu kasılmalar, barsak kasılmalarıyla karıştırılır. Bu ağrılarla birlikte, sırtta bir ağrı hissedilir. Sırt ağrısı önce arka altta hissedilir, ağrı sonra öne doğru yayılır. Ağrılar esnasında, el karna konduğunda rahmin sertleştiği hissedilir. Bu rahmin kasılmasıdır. Doğum ağrıları ilk başladığında, saatte 1-2 kez gelir. Sonra her 20 dakikada bir hissedilir. Sonra, aralıklar giderek azalır ve her 5 dakikada bir gelmeye başlar. Ağrılar bazen giderek azalır ve geçer. Bu doğum ağrısı değildir ve genellikle doğumdan bir hafta önce gözlenir. Gerçek doğumdan "nişan" yokluğu ile ayrılabilir.

Nişan: Az miktarda kanla karışık bir salgıdır ve rahim ağzının açıldığını gösterir. Bazen, gözlenmeyebilir. Bunun varlığı, doğumun ilk aşamasının başladığını gösterir.

Zarların Yırtılması: Bazen doğum, bol miktarda bir su gelmesiyle de başlayabilir. Bu zarların yırtılması, kuru ve uzun bir doğum demek değildir. Bazen, zarlar birinci aşamanın sonuna kadar

yırtılmayabilir.

Doğumun birinci aşaması: Kasılmalar nedeniyle rahim boyu kısalır ve rahim ağzı (serviks) açılmaya başlar. Serviks, bebek başının geçebileceği kadar açıldığında, doğumun birinci aşaması tamamlanır. Tüm doğum süresince en sıkıntılı dönem bu birinci aşamanın son anlarıdır. Burası geçildiğinde, en zor dönem bitmiş olur. Birinci aşamanın sonlarına doğru, kendinizi biraz hasta hissedebilirsiniz. Titreme ve ateş basması olabilir.

Doğumun ilk ağrılarında çeşitli işler yapabilir, gezip oturabilirsiniz. Fakat belli bir süre sonra ağrılar dayanılmaz bir hal alır ve siz yatma ihtiyacı hissedersiniz. Serviksin açıldığı bu dönem önemlidir. Gevşeme eksersizlerinin faydası burada hissedilecektir. Ağrılar arasında mümkün olduğu kadar gevşeyin. Ağrılar geldiğinde ise derin derin karın solunumu yapın. Karnınız inip çıksın. Bunun faydası çok olur. Ancak, gerilim ve korku bu dönemi sıkıntıya sokar. Korkuyu yenmek için, bir sonra neyle karşılaşacağınızı bilmeniz faydalıdır. Yaygın bir söz vardır. Birinci aşamayı atlatırsan, ikinci aşama kolayca geçer. Her kadın için, hayatın en önemli anı, çocuğun dünyaya geldiği andır. Bebeğiniz biraz çabaya değmez mi?

Bu dönemde, işleri kolaylaştıracak iki şey daha vardır. Birincisi, doğumun zor bir iş olduğunu ve bu zor işin sizin çabanız olmadan başarılamayacağını bilmeniz. İkincisi de kendinizi olayların akışına bırakmanız. İlaçlar, fayda sağlasa da hem anneye hem de bebeğe zararları olan maddelerdir.

Doğumun ikinci aşaması: (Bebeğin dışarı atılması) Serviksin tam açılmasından bebeğin çıkışına kadar geçen dönemdir. İkinci döneme yaklaştığınızı hissedeceksinizdir. Çünkü, bu sırada bağırsaklarınızı dışarı boşaltmak isteği olacaktır. Rahmin her kasılmasında, karın kaslarınızı kullanmak ve bebeği dışarı atmak ihtiyacı hissedeceksiniz. Böyle ıkınmaya başladığınızda, biraz rahatlama olacaktır. Tüm kadınlar, bebeğin doğumunda aktif bir rol aldıkları bu dönemde yaşadıkları konforu unutamazlar. Fakat, bu ıkınmayı doğru yapmak önemlidir. Rahim kasılmasını hissettiğiniz zaman, derin bir nefes alın, nefesinizi tutun ve ıkının; tekrar yeni bir derin nefes alana kadar ıkınmaya devam edin. Rahim kasılması bitene kadar böyle ıkınmaya devam edin. Sonra, arada iyice bir dinlenin. Çünkü buna ihtiyacınız vardır. Doğumun bu ikinci aşaması, ıkınmayla başlamakta ve doğumla sonlanmaktadır. Bu dönem yaklaşık bir saat sürer.

Bebek, dışarı çıkarken kaslarınızın gerildiğini hissedecek ve bir huzursuzluk duyacaksınız. Burada, ağrıdan çok "bundan sonra ne olacak" endişesi vardır. Bu dönemi kolaylaştıracak olan yine gevşeme hareketidir. Böylece bebeğinizin kolayca çıkışını sağlamış olacaksınız. Bu aşamada başınızı hafifçe kaldırdığınızda, bebeğinizin başını görebilirsiniz. Bebek doğduğunda, kordon kesilecek ve onu kucağınıza alabileceksiniz. Artık, kendinizle ne kadar övünseniz azdır.

Doğumun üçüncü aşaması: (Plasentanın çıkışı) Plasenta (eş) rahim içindedir ve size düşen çok az bir iş daha kalmıştır. Plasenta, rahimden ayrılacak ve bir parça da kanama olacaktır. Bu sırada rahim kasılmalarını yeniden hissedeceksiniz; sizden tekrar ıkınmanız istenecektir. Plasenta çıktığında, artık doğum bitmiş ve baştan sona 12-14 saat geçmiştir.

DOĞUM ÖNCESİ TAVSİYELER

Doğumdan önce bölgenin tıraş edilmesi ve banyo yapılması hijyen için gereklidir. Bazen, lavman yapılarak bağırsaklar boşaltılır, bu da doğum kasılmalarını kolaylaştırır. Doğum öncesinde aşırıya

kaçmadan hafif yemekler yenmelidir (puding, bal, bisküvi, reçel, meyve suyu, süt vs). Doğum ilerledikçe limonata, portakal suyu vs. alınabilir. Mümkün olduğunca uyumalı ve dinlenmiş olarak doğuma girilmelidir. Doğum başlangıcında, anne devamlı yürütülerek yorulmamalı, doğum için enerji gerekeceğinden istirahat ettirilmelidir. Ağrılar başladığında nefes alma ve gevşeme eksersizleri yapılmalı, sırt sıvazlama ihmal edilmemelidir. 

Doğum öncesinde ve doğum sırasında vajinadan veya rektumdan muayene olabilirsiniz. Bu, serviksin ne kadar genişlediğini anlamak için gereklidir. Ara sıra, karın muayenesi yapılabilir ve çocuk kalp seslerinin kaydı gerekebilir. Mesaneyi boşaltmak için de sonda kullanılabilir.

Epizyotomi: Uyuşturucu ile yapılan bu kesi ile ikinci doğum aşamasında olabilecek yırtılmalar önlenmiş olur. Oldukça yaygın olarak kullanılan bu kesiyi siz hissetmeyeceksiniz bile. Daha sonra burası dikilerek bölgenin normale dönmesi sağlanır.

DOĞUM SONRASI DÖNEM

Hastanede bebek anneyle beraber tutulmalıdır. Bu arada bir baba varlığı unutulmamalı ve onun ziyaretlerine de müsaade edilmelidir. Yeni gelen bebeğin heyecanı bir süre sonra kaybolur ve siz vaktinizi bebeğin hareketlerini seyretmekle ve yorumlamakla doldurursunuz. Banyolardan sonra göbek kordonunu enfeksiyondan korumak için burası temiz ve kuru tutulmalıdır. Göbek kordonu

genellikle altıncı günde vücuttan ayrılır. 

Evdeki ilk gecede anneler genellikle bir panik yaşarlar. Lohusalıkta ise depresyon benzeri duygular yaşayabilir, ara sıra sebepsiz ağlayabilirler. Bunun nedeni, kandaki kortizon hormonunun doğum sonrasındaki düşüşüdür.

Fiziksel değişiklikler: Rahim, normal boyutlarına döner. Doğum sonrası rahimden gelen akıntı (löşi) başlangıçta kanlıdır. Sonra renk pembe, kahverengi, sarı ve beyaz olur. Akıntı miktarı ve süresi kişiye göre değişir. 3-4 hafta sürebilir ve bu normaldir. 

İlk iki hafta emzirme için önemlidir. Memelerde şişme ve ağrı olabilir. Gerekirse masajla şişkinlik giderilmelidir. Rahim kasılmalarına bağlı adet sancısına benzeyen ağrılar olabilir. Bu, özellikle emzirme sırasında fark edilir. Fakat, giderek kaybolur. Gebelikte vücutta biriken sıvı nedeniyle, doğum sonrasında idrar çıkışı artar. Bazen idrar çıkarmada zorluk olabilir. Bu normaldir. Sık sık idrara çıkmak ve yürümekle bu durum kaybolur. Vagina, petlerle temiz tutulmalıdır. Emzirme sırasında gebelik döneminden daha fazla olarak beslenme ihtiyacı olur. Gebe iken alınan gıdaların aynısı fakat daha fazla miktarı şişmanlık korkusu olmadan alınmalıdır. Bağırsaklarla ilgili şikayetler olabilir. Fakat, doğum sonrasında 2-3 gün tuvalete çıkılmasa bile normaldir. Doğum sonrası eksersizler: Karın ve taban kaslarının eski gerginliğini kazanmaları için hemen eksersizlere başlanmalıdır. Dolaşıma faydalı olacak olan nefes alma ve yürüme eksersizleri de ihmal edilmemelidir.

Birinci günde sırtüstü yatıp dört kez göğüs solunumu, dört kez karın solunumu yapılır. Sırtüstü yatarken, karın kaslarına bastırılır. Bacaklar sıkıca bir araya getirilip bırakılır. Buna birkaç gün devam edilir.

Emzirme: Bebekler, en az iki yıl emzirilmelidir. Hazır mamalarla beslenen bebekler enfeksiyonlara daha kolay yakalanmakta ve kolay ishal olmaktadırlar. Biberonla beslenmede, malzemelerin temizliği, mamanın hazırlanması gibi zorluklar vardır. Sabah uyanıldığında memeden hemen çocuğu besleme kolaylığı kelimelerle anlatılamaz. Meme sütünün kalitesinin inek sütüne ve hazır mamalara olan üstünlüğü tartışılmaz. Meme sütü, uygun sıcaklıktadır, temizdir ve ön hazırlığa gerek yoktur. Anne ile bebek arasında kurulacak manevi bir ilişki de işin diğer yönüdür.

Emzirme, başlangıçta problemli olabilir. Fakat hemen üzülmeye gerek yoktur. Yeter ki, aşırı stres oluşturmayın, zamanla işler kendiliğinden yoluna girecektir.

Gebeliğin sonuna doğru, memelerde kolostrum denen yumurta beyazı kıvamında bir salgı oluşur. Memeyi hafifçe sıkarak bu sıvıyı dışarı akıtabilirsiniz. Böylece bebek doğduktan sonra sütü hazır olacaktır. Kolostrum, bebek için faydalı maddeleri içerir ve mutlaka verilmelidir. Kolostrum bir iki gün devam eder, sonra 3-4 ncü günde süt rengi sarımsı olur. Birinci hafta sonunda mavimsi renk alır. Emzirme devam ettikçe, memeler kısa sürede yeniden dolar ve şişer. Bebek böylece daha kolay beslenir ve bir kaç dakika içinde uykuya dalar. Emzirmeden hemen sonra yatırılmamalıdır. Gazını çıkarmak için biraz bekleyip ona yardımcı olunmalıdır.

İlk günlerde bebekteki kilo kaybından dolayı endişelenmeyiniz. Bu oldukça normaldir. Tekrar doğum ağırlığına kavuşmak için 15 gün gerekebilir.

Emzirme anında odada kocanız dahil birisinin bulunması hoş değildir. Böyle önemli bir anda yalnız olmak istersiniz. Bir kaç hafta süreyle, emzirme anında belli bir konsantrasyon gerekmektedir.

Emzirme için belli bir zamanlama kuralı yoktur. Ne zaman olursa olsun, bebek aç görünüyorsa emzirilmelidir. Anneler, kısa zamanda açlığa bağlı ağlamayı ve huzursuzluğu tanırlar. Bazen, bebek emme zamanında uyumaya devam edebilir, endişelenmeyin birazdan sizi haberdar edecektir. Emzirmek, sizi çok tatmin edecek bir olaydır. Annesinden süt emen çocuklar, annenin aldığı ilaçlardan etkilenirler. Annenin aldığı bol miktarda meyve bile, bebekte ishale neden olabilir.

SIK SORULAN SORULAR

1. Neden bazı gebelikler düşükle sonlanır?

Yaklaşık 10 gebelikten biri düşükle sonlanır. Nedeni bilinmez fakat genellikle düşme, ani hareket ve kaza hikayesi vardır. Gebeliğin 8-12 nci haftaları düşüklerin en çok olduğu dönemdir. Bir kadın bir veya birden fazla düşük yaşadığı zaman tabii olarak "bundan sonra normal bir gebelik yaşayabilecek miyim" endişesini taşır. Bir "zihinsel gerilim durumu" oluşur ve sonra bu olayın bizzat kendisi tekrarlayan düşük sebebi olur.

2. Enfeksiyonlar bebeği etkiler mi?

Evet. Gebede, (TORCHS) Toksoplazma, Kızamıkçık, Sitomegalovirus, Herpes (Uçuk) ve Sfiliz enfeksiyonları bebeği kötü etkiler. Bu hastalardan gebenin uzak durması gerekir.

3. Anne kanı normal değilse, bu bebeği etkiler mi? 

İnsanların % 85 i Rh (+), %15 i Rh (-) dir. 8 evlilikten birinde anne Rh (-) iken, baba Rh (+) dir. Böyle gebeliklerde, ilk gebelikte bebeğin kötü etkilenme riski çok azdır. Sonraki gebeliklerde bile sağlıklı bebek doğurma şansı 10 da dokuzdur. Uygun tedaviyle risk iyice azalmaktadır.
 
  Bugün 4 ziyaretçi (7 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol